Ana içeriğe atla

İletişimci değil işsiz yetiştiriliyor


Halkla İlişkiler, günümüzün parlayan ama ışığının ülkemize biraz geç geldiği iletişimin gücü. Kısa süre önce mezun olmama rağmen aldığım eğitimle yaşadığım iş hayatı birbirinden uzak iklimlere sahip. Nedir bu teorik bilgiye diretmek anlamış değilim bir insana ağacı anlatarak öğretmek, suyu sözlerle anlatmak? Beş duyu organının sadece ikisine hitap eden bu yapınınn ne kadar verimli olduğu düşünülürse işte sıkıntılar o zaman başlıyor. 

Günümüz üniversite öğrencilerinin en birincil kaygısı iş bulamama korkusu ve işsiz geçen süreçler. Nereden başlamalıyım? Nasıl başlamalıyım? Ne yapmalıyım?...
Bu sorular her öğrencinin kafasında defalarca dönmekte eminim. Değinmek istediğim nokta üniversitenin mesleği öğretmesi gerektiği ancak teorinin içerisinde çırpınan gençlerin her dersi kopya ile geçmeye çalışarak teorik bilgileri aşılması gereken bir engel olarak gördüğüdür.
Kağıt üstünde teorik bilgiler -olması gereken de budur aslında- üniversitenin 1. ve 2. yıllarında verilir; 3. ve 4. sınıfta ise daha çok teorinin uygulamaya geçirildiği, gençlere itici bir kuvvetin uygulandığı yılları kapsamaktadır. Ancak bilgiler her geçen sene değişmekte ve müfredatla sürekli lego gibi oynanmakta. Örneğin; İkinci sınıfta Pazarlama1 ve Pazarlama2 dersleri olduğunu varsayalım. Üçüncü sınıfa geçtiğinizde bu dersler isim değişikliğiyle ya tekrar karşınıza gelir ya da tamamen kaldırılılır, sanki yıllara özgü ders üretmek gibi. Bu durum öğrencilerin teorik bilgi yumağının ortasında kalmalarına sebep olmakta. Benim düşünceme göre bir iletişim fakültesinde daha çok atölye ağırlıklı dersler olmalı, her dersin bir teorik ve yanında bir de uygulamalı dersi olmalıdır.

Diyelim konumuz Halkla İlişkiler veya Müşteri ilişkileri... Öğrencilere iş vereceksiniz hayali bir marka oluşturarak iletişim planları oluşturmalarını isteyeceksiniz. İnsan okuduğunu, duyduğunu, yazdığını bir nebze hatırlar ama bu bilgiler ezberlenmişse hatırlamak diye bir şeyden söz etmemek lazım. Uyguladığınızı unutmazsınız ki iş hayatı da ezbercilikten çok çok uzaktır. Burada teorik bilgilerin gereksiz olduğunu söylemiyorum fakat eğitimdeki bu hassas terazinin dengesizliği de aşikar. İşimizin insan olduğu bir eğitim sürecini kağıt üzerinde geçirmek ne kadar faydalı olabilir?
Bugün gidin bakın iletişim fakültelerinin çoğunda Beden Eğitimi dersinde futbol konuşulur, final sınavında olimpiyatların organizasyonel ve iletişim açısından Halkla İlişkilerle ilişkileri sorulur. Uygulama merkezi olması gereken üniversitelerimiz genç mezunların gözünde itibarlarını günden güne yitiriyor. Her eğitimci her birey yaptıkları işlerle anılırlar. Öyle bir fakülte düşünün ki işi öğrencilerle olmasına rağmen bünyesindeki öğrenci işleri departmanını kapatmış...
İroni diye buna denir.

Her sene genç beyinlere kucak açan eğitim yuvalarına sözüm; itibarı öğretip itibar kaybediyor, iletişimi ve beden dilini yazarak öğretiyorsanız, bu yaptığınız iletişimci değil işsiz yetiştirmektir.

Gökhan Korkut 
gk.gkhn.krkt@gmail.com
kaynak: http://halklailiskiler.com.tr/Iletisimci_degil_issiz_yetistiriliyor..php 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Simon Sinek: Mükemmel liderler bir harekete nasıl ilham verirler

Simon Sinek'in altın çember ve sorusu "Niçin" ile başlayan basit fakat güçlü bir ilham verici liderlik modeli var. Onun verdiği örnekler 'Apple', 'Martin Luther King', ve 'Wright' Kardeşleri kapsamakta — ve karşıt olarak da zor günler geçiriyor gibi gözüken Tivo. (yakın geçmişte kazandığı mahkeme ile borsa değerlerini üçe katladı.)

Lütfi Zâde - 95 yaş

Bugün dünyaca ünlü professör Lütfi Zâde  95 yaşını tamamladı. Lütfi Zâde 1921 yılında Bakü’de doğmuş ve 1944 yılından beri de ABD’de yaşamaktadır. 15 yaşına kadar çok fazla kitap okumuş, 15 yaşında artık başkalarının yazdıklarını okumanın yeterli olduğunu düşünerek kendisinin yeni bir şey ortaya koyması gerektiği kanaatine varmış.

Kitap Okumak İş Hayatı Açısından Neden Önemli?

İşadamı Bill Gates Forbes dergisine göre 2015 yılı itibari ile dünyanın en zengin kişisiydi Kitap okumak küçük yaşlarda edinilen bir alışkanlık olsa da sonradan da kazanılabilmektedir. Bireyin kitap okuması özellikle kendisine “faydalı olacak kitapları” okuması sosyal hayat ve iş hayatı içinde bir gerekliliktir. Çoğunlukla işten çıkıp televizyon karşısına geçmek her ne kadar daha cazip olsa da uzun vadede izlediklerimizin büyük bir kısmını unuttuğumuz için bize pekte faydası olmamaktadır. Öğrenmenin yaklaşık %80’lik kısmı okuma ile gerçekleşir. Bu nedenle mesleğinizde ve hayatınızda ilerlemek için okumaya belirli bir zaman ayırmanız gerekmektedir. İş hayatının en temel taşı doğru iletişim kurabilmekten geçer, kitaplar sizin bilgi birikiminizi arttıracak ve daha güçlü kelime haznesine sahip olacaksınız. Bu durum hitabetinizi de güçlendirecek ve size artı puan kazandıracaktır. Okumak sizi düşünmeye yöneltir (farklı yönlerden olaylara bakabilme yeteneğinizi geliştirir) ve kendin...